Osiris ve Eski Mısır’ da Ölüler Kültü

Önemli : Bu yazıyı okumadan Mısır Seyahatine çıkmak, çöl resmine bakarak, çölü gördüğünü sanmak ile eşanlamlıdır.

Osiris ve Eski Mısır’ da Ölüler Kültü Özet:

Mısır Nil’ in bir hediyesidir ve Osiris Nil’ i dölledikçe bereket tanrısı olarak gerekeni yapmış; hem bereket saçmış, hem de insanlara medeniyeti öğretmiştir. Yokluğunda karısı İsis Mısır’ ı idare etmiştir. Osiris, daha sonra ölüler krallığını idare etmek üzere yeraltını tercih edince oğlu Horus yeryüzü tanrısı olarak babasının yerini almıştır.

Mısır Mitolojisinde ölüler kültü çok önemli bir yer tutar:
Ölüm bir son değil, tersine mutluluk olarak nitelendirilen bir tür şekil değiştirme yani transfigürasyondur. Bu nedenle hem mezar, hem ölünün vücudu ölümden sonra da işlevlerine devam edebilecek nitelikte olmalıydılar. Mumyalama bu düşüncenin sonucudur. Ölüler Kitabında ölen kişinin yapacakları en ince ayrıntısına kadar belirtilmiştir.

Ayrıca insanın ruhu Ba, tanrı Ra’ nın vücuttaki kutsal yansıması Ka, ve Ra bir üçleme meydana getirirler; Kur’ an’ ın en uzun suresi de, karşımıza Ba-Ka-Ra olarak çıkar…


Genelde Mitoloji denilince akla Yunan ve daha sonra Roma mitolojisi gelir; burada insan kılığındaki tanrılar, bizim gibi yaşar, gruplar / klikler kurar ve birbirleriyle kah güzel güzel, kah kavga ederek, entrikalar düzenleyerek yaşamlarını sürdürürlerdi. Başka bir deyişle Yunan / Roma mitolojilerinin Tanrıları İnsanoğlunun neredeyse bire bir kopyalarıydı….
Halbuki Mısır Mitolojisi, diğerlerinden çok daha karışıktır ve beklenmeyen, düşünülmedik gelişimler gösterir…

eski mısır haritası

Burada Osiris Kültünü anlatmadan önce bazı önemli noktaları irdelemem gerekir kanısındayım:

  • Mısır, bildiğiniz gibi çok geniş bir ülke; ama yaşayan Mısır bu yüzölçümünün ancak % 5’ ini kapsar ve Nil nehrinin iki kenarında ince bir şerit gibi uzanır.
  • Eski Mısırlıların memlekete bakışları da Kuzey’ deki Nil Deltasından Güney’ e doğruydu: yani ortada bulunan Nil Nehri hem akış yönünden, hem de suladığı toprakların bereketi yönünden Mısır’ ı ikiye ayırıyordu: Nehrin kaynağı Güney’ de yüksek dağlarda idi ve suları Kuzey’ deki delta ile Akdeniz’ e karışıyordu.
  • Demek ki “Yüksek Mısır“, genel kanının aksine haritaların alt kısmında gördüğümüz memleketin Güneyiydi
  • Alçak Mısır” ise, memleketin kuzeyindeki Kahire, İskenderiye gibi büyük şehirlerin olduğu Akdeniz tarafıydı.
  • Bu durumda sol kıyı, ışığın yayıldığı Doğu’ yu, sağ kıyı ise güneşin battığı ve Osiris’ in idare ettiği ölüler memleketini belirtmekteydi.

Heliopolis yaradılış efsanelerine göre Ra, eski Mısır’ ın başkenti olan Thebes bölgesinde başlangıçtaki Sıvı Kaos’ tan (yani Nu veya Nun ) bir ada şeklinde yükselerek oluşmuştur: başka bir deyişle ilk oluşum okyanus sularının ortasındaki Ra diye adlandırılan tek adadır. Ra tek bir erkek tanrı olduğu için, bazı kaynaklara göre kendi sureti yani Amon’ u çağırarak, bazı kaynaklara göre ise ya mastürbasyon yolu ile, veya gözyaşlarından veya tükürüğünün salyasından başka varlıkları meydana getirmiştir. Piramit metinlerine ise göre, Ra “erkeklik organını elleri arasına alıp, fışkırtarak ikizleri meydana getirdi : Şu ve Tefnut .”

Adını “kaldırmak” anlamına gelen bir sözcükten alan Şu, Yunan mitolojisindeki Atlas gibi gökyüzünü taşır. Aslında Şu havayı ve Işığı sembolize etmekte ve daha ilerde bahsedeceğim Yer Tanrısı Geb ile Gök Tanrıçası Nut birleşmelerini engellemek için arada bir engel olarak durmaktadır. Şu’ nun hem ikiz kardeşi, hem de karısı olan Tefnut ise daha çok havadaki nemi ve yağmuru sembolize eder.

Dikkat edilirse, şu ana kadar bahsettiğim tüm Tanrılar hep su ile ilintilidirler:

  • Önce sıvı kaos : Nu
  • Sonra Okyanuslardan meydana gelen Ra
  • Ra çocuklarını ya gözyaşı, ya salya veya meniden yani sıvılardan oluşturması.
  • Tefnut ise havadaki nemin ve yağmurun Tanrıçası olması

Buradan da anlaşılacağı üzere Mısır’ da eksikliği çok hissedilen su, Mısır Mitolojisinde de tüm kendi ağırlığını hissettirmektedir.

Şu Tefnut çiftinden iki tanrısal varlık doğar:

Bunlar Geb ve Nut’ tur. Erkek olan Geb Mısır toprağını, daha genel olarak da yeryüzünü temsil eder. Dişi olan Nut ise gökyüzüdür. Burada Mısır mitolojisinin Hint-Avrupa mitolojilerinden farkını görürüz. Hint-Avrupa mitolojilerinde genelde yeryüzü dişidir. Halbuki Mısır’ da Toprak erkek, O’ nu saran gökyüzü dişidir. Zaten lahit kapaklarının iç yüzlerinde ana gökyüzü Nut kollarını açmış olarak mumyayı sarıp korumaktadır. Geb ve Nut’ tan ise dört tanrı doğar :

Osiris , Isis , Seth ve Nephthys .

Eski Mısır Tanrıları

İşte bizim irdelemek istediğimiz konular burada başlıyor…

Bu konuda Plutark’ ın “ Isis ve Osiris “ adlı eserinde ilginç bir mitos vardır. Plutark asıl söylenceye sadık kalmasa da, anlatımı doğa olaylarını açıklaması açısından önemlidir. Efsaneye göre Ra’ nın karısı Nut, Geb’ i kendisine aşık eder ve ondan hamile kalır. Bunun üzerine Ra, Nut’ a bir ceza verir ve ona yılın hiç bir ayında ve gününde çocuk doğuramayacağını söyler. Geb ‘ ten çocuk sahibi olmak isteyen Nut çareyi Thot’ tan yardım istemekte bulur.

(Burada da bir parantez açıp tanrı Thot’ un kim olduğundan kısaca bahsetmek gerekir: Thot kısaca Yunanlıların Hermes’i, Romalıların Mecure’ ü, Yahudilerin Enoş’ u veya Müslümanların İdris’ idir ). Nut’ a Yardım etmek isteyen Thot Ay tanrıçası Selene’ ye gider ve onu tavla oynamaya davet eder. Tanrıça bu oyunu kaybederse aydınlık bölümlerinden yetmiş ikide birini Thot’ a verecektir; tabii oyunu Thot kazanır. Selene ise, söz verdiği gibi ışığının yetmiş ikide birini Thot’ a verir. Thot da tanrıçadan aldığı ışıktan beş gün yaratır ve bu günleri 360 günden oluşan Mısır yılına ekler. Böylece Nut, hiç bir yıla ve aya ait olmayan bu beş günde doğum yapabilecektir. Bahsettiğim beş günde Nut’un beş çocuğu olur.

  • Osiris birinci günde ,
  • Horus ikinci günde,
  • Seth üçüncü günde ,
  • İsis dördüncü günde ve
  • Nephtys beşinci günde doğarlar.

Osiris doğanlar içinde en büyükleri olduğu için, Geb gökyüzüne çıktıktan sonra, Mısır toprakları üzerinde hüküm sürme hakkı ona ait olur. ( Osiris adı aslında Mısır dilinde Usir olan tanrının adının Yunanca’ ya uydurulmuş şeklidir. Osiris Yunanlılar tarafından -çok yanlış olarak- Dionysos ve Hades ile bir tutulmuştur. )

Osiris’ in tahta geçtikten sonra ilk yaptığı işlerden biri, ilkel bir hayat süren Mısır’ lıları uygarlaştırmak olmuştur. Osiris onlara ilk tarım araçlarını yapmayı, toprağı işlemeyi, buğdayı ve üzümü yetiştirmeyi, ekmek, şarap ve bira yapmayı öğretmiştir. Ayrıca ilkel Mısır’ lılara ilk defa tapınak inşa etmeyi ve tanrılara tapınmayı öğreten ve dini törenleri düzenleyen de Osiris’ tir. Osiris, doğal kaynaklara hükmetmekte, onunla birlikte rüzgarlar esmekte, ekinler yeşermekte ve hayvanlar yetişmektedir yani başlangıçta Osiris bir doğa tanrısıdır.

Osiris Mısır’ ın uygarlaştırdıktan sonra, bütün dünyayı da medenileştirmek için, tahtı kardeşi ve aynı zamanda da karısı olan İsis’ e bırakır ve yanında veziri Thot ve Anubis ile birlikte sefere çıkar.  (Eski Mısır’ da Anpu diye adlandırılan Anubis, mitolojiye göre, ölülere Öteki Dünya’ nın yolunu gösteren çakal başlı varlıktır. Piramit metinlerinde, Anubis Ra’ nın oğlu, bazı metinlerde ise Osiris ve Nephtis’ in oğlu olarak geçer. Bu efsanede Anubis, insanların eğitiminde önemli rol oynayan bir varlık olarak karşımıza çıkar. Halbuki aslında Anubis, Osiris’ in ölümünden sonra onun “vücudunun” korunması işini üstlenmiştir. İlk görevi Ölü Osiris’ in vücudunu korumak olan Anubis, zamanla Osiris’ in cenazesi ile olan ilgisinden dolayı ölü kültleriyle ilgili bir özellik kazanmış ve mumyalama ve ölünün yargılanması sırasında yol gösterme gibi görevleri de üstlenmiştir. )

Dönüşünde, İsis’ in başarılı yönetimi sayesinde, Osiris ülkesini çok iyi durumda bulur. Ancak bu dönem uzun sürmez. Tahta geçmeyi arzulayan, fakat Osiris’ in yokluğunda dahi hüküm süremeyen Seth, Osiris’ i yok etmek için kırk iki kötü niyetli kişiyle beraber bir plan hazırlar. Bu plana göre Seth, Osiris’ in ölçülerine göre bir sandık yaptırarak değerli taşlarla süsletir. Daha sonra Seth büyük bir yemek verir ve Osiris’i de çağırır. Osiris hiç bir şeyden şüphelenmeyerek yemeğe gider. Yemek sonunda Seth, sandık kimin ölçülerine uyarsa, o kişiye sandığı hediye edeceğini söyler. Denemek için herkes sırayla sandığın içine yatar. Sıra Osiris’ e gelince, Seth yardımcılarıyla sandığı çiviler, eritilmiş kurşunla lehimler ve Nil nehrine atar. İsis bunu duyunca çok üzülür ve Osiris’ in kapatıldığı sandığı aramaya çıkar.

Bu arada Osiris’ in kapatıldığı sandık, Fenike’ ye, Byblos kentine kadar sürüklenmiş ve burada karaya vurmuştur. Karaya çıktığı yerde ise süratle büyüyen bir ağaç, sandığı gövdesinin içine almıştır. Babil Kralı Malkandros bu ağacı gördüğünde hayran kalır ve ağacı kestirerek sarayına sütun olarak diktirmeye karar verir. Ağaç kesildiğinde ise çok güzel bir koku çıkarır. Bu olay Isis’ in kulağına kadar gelince, İsis durumu anlar ve Malkandros’ un sarayına gider. Burada önce Astarte’ nin çocuğunun dadısı olur. İsis bir gün çocuğu ölümsüz kılmak ister ve bu amaçla çocuğu ölümsüzlük ateşine batırır. Bunu gören kraliçe çığlıklar atarak İsis’ i engeller ve İsis kendini tanıtmak zorunda kalır. Daha sonra İsis Kral Malkandros’ dan izin alarak ağacın gövdesini açar ve içinden sandığı alır.

İsis sandığı Mısır’ a geri getirir ve, Buto şehrine, oğlu Horus’ un ziyaretine giderken güvenli zannettiği bir yere saklar. Gece dolunayda avlanan Seth ise sandığı bulur, Osiris’ i tanır  ve Osiris’ in bedenini 13 parçaya ayırarak parçaları Mısır toprakları üzerine dağıtır. Bunu duyan İsis papirüs ağacından bir tekneyle bütün Mısır’ ı dolaşarak Osiris’ in parçalarını toplar ve parçaları her bulduğu yere bir tapınak diker. Bu yüzden Mısır’ ın bir çok yerinde, içinde Osiris’ in cesedinin bulunduğu söylenen bir çok tapınak vardır.

İsis ve Nephtys, Ra’ dan Osiris’ in canlandırılması için yardım isterler; Ra yardım için Thot ile Anubis’ i görevlendirir, bu ikisi Osiris’ in parçalanmış bedenini birleştirip bantlarla yapıştırırlar ve böylece tarihte ilk mumyalama işlemi gerçekleşmiş olur….Yalnız bir parça eksiktir : Osiris’ in erkeklik organı. Phallus’ un da çamurdan bir kopyasını yaparlar ve Osiris canlanır…. İsis kocasıyla ilişkiye girerek oğulları Horus’ u doğurur; ama Seth’ in oğluna bir kötülük yapacağından korkan İsis, aynı Hz. Musa’ ya yapıldığı gibi, bir sepet örerek Nil Nehri’ nde oğlunu saklar… Horus büyüyünce Seth’ i yener ve canlılar dünyasının tanrısı olur… Ama bu döğüş sırasında bir gözünü kaybeder ve Thot O’ na bir gözünü verir.

Osiris ise artık bu dünyada yaşamak istemez ve ölüler ülkesinin hükümdarı olmayı tercih eder. Anubis’ te O’ nunla birlikte  gidecek ve yargılaması için ölüleri Osiris’ e getirecektir.

Şimdi artık Osiris Mit’ ini incelemeye başlayabiliriz; Mısırlılar evrene kutsal bir coğrafya ile bağlıydılar ve Tanrısal dünyanın atımlarını yeryüzünde üretmek istiyorlardı: insanlar Tanrıların suretinde yaratılmışlardı ve Dünya Maat adındaki Tanrıça’ nın cisimler arasındaki Doğruluk Kanunu ile yönetiliyordu.

İngiliz Antropolog Frazer’ e göre Osiris Mit’ inin Analizi :

Osiris Miti, bazen gömülen tohumun yeşermesi, bazen de kuraklık ayları sonrasında taşan Nil olarak tasvir edilir. Osiris’ i 3 değişik Tanrı olarak yorumlayabiliriz:

  1. Tarım Tanrısı :
    · Hasat : Bir başakta saklanmış buğday düşüncesini orak ile kesmek : Hasat bir çeşit ölümdür.
    · Buğdayı Samandan ayırmak :  Vücudu parçalara ayırmaktır.
    · Tohum ekmek : Tarlaların bereketini arttırmak için tanrının parçalarını toprağa yaymaktır.
    · Filizlenme: ise tekrar doğumu ( rezüreksiyonu ) belirtir. Tanrı Buğday ile yeniden doğacaktır.
  2. Bereket Tanrısı : Nil’ in varlığında Osiris taşarak Mısır toprağını döllemektedir
  3. Ölülerin Tanrısı : Burada ölüm ile tekrar üremenin Tanrısıdır ve yeniyi, yeşermeyi belirtmek için de yüzü yeşildir

Eski Yunanlı yazar Plutark’a göre yorumlar:

  1. Kozmolojik ve Kozmogonik yorum : Osiris Nil ile özdeşleşmiştir ve taşarak İsis ile betimlenen Dünya’ yı  döllemektedir.
  2. Politik Yorum : Yüksek ve Alçak Mısır’ ın birleşme gereğini ve firavunluğun babadan oğula geçme hakkını göstermektedir.
  3. Metafizik Yorum :
    · İkili bir yaklaşım ile İyi (Osiris) – Kötü (Seth) savaşını, veya
    · Üçlü bir yaklaşım ile Soyut : Osiris, Somut : İsis ve birleşimlerinin ürünleri olan Evren : Horus.  ( daha ileri tarihte karşımıza çıkacak olan Tanrı- Meryem ve İsa üçlemesi gibi )

Bayramlar :

Eski Mısırda 2 çeşit bayram vardı :

  1. Her sene yapılan ve Herkesin katıldığı halk bayramları :
    ·Ölüm, ilkbahardaki Ekin veya Tahıl bayramında oynanırdı.
    · Mezara gömme ise Hasat zamanı yapılırdı
    · Tanrının dirilişi halk tarafından kutlanmazdı; ama bir koyun postundan geçerek Firavun’ un hayatının yenilenmesini gösteren Sed bayramını izleyebilirlerdi.
  2. Herkesin katılamadığı gizli Bayramlar:
    ·Bazı halk bayramları arasında yapılan ve ancak tekris edilmişlerin katılabileceği gizli ayinler
    · İnisiyelere her  gün tanrıya tapınma olanağı veren ve sonsuz hayatı belirterek ölüm sonrası tekrar dönüşümü sağlayan hayvan postu riti . Bu olay, aslında gece ve gündüzün 24 saatini yaşayarak adım adım Tanrının tekrar dirilmesiydi. Bu ritin önemli zamanları :
    1. İsis ve Nephtys ‘ in yakınmaları / ağıtları
    2. Osiris’ in vücudunun  tekrar oluşturulma gizleri
    3. Canlanmış vücudun gizleri
    4. Osiris’ in tekrar dirilişi ile yorumlanan Tarımın yeniden doğuş gizleri
    5. Hayvansal yeniden doğuşun gizleri ki burada sunulan kurban derileri Osiris’ in kefenini oluşturuyordu: genelde bu deri bir İnek derisi oluyordu, çünkü Osiris’ in annesi olan Nut, Göğün İnek Tanrıçasıydı.

Bu sır, Mısır Ritlerinin en gizlilerinden biriydi ve ilk çağlardaki ayinler esnasında Osiris’ in düşmanı Seth’ i yenmiş olmak için canlı canlı Mısırlıları kurban ediliyorlardı, daha sonra bu canlıları savaş esirleri gibi yabancılardan seçmeye başladılar, daha ileri tarihlerde ise hayvanları kurban ettiler. Aslında inek postu ana rahmini belirtiyordu; dolayısıyla postun içindeki ölü, doğal olarak tekrar doğacaktı ve inisiyeler tanrısal özellikleri bu doğum esnasında kazanıyorlardı.

Birazda Mitin Dinsel tarafını ele alalım:

“Ölüm ve tekrar dirilme Osiris Mitinde ölümden sonra ölümsüzlüğe yola almaktır.”

Mısır tarihi boyunca değişim gösteren bu mit önceleri sadece yaşayan Firavun‘ a aitti ve  Sed Bayramı olarak kutlanırdı. Daha sonraları Ölü Firavunlar, MÖ. 1555’ ten yani Thebes’ te yerleşmiş olan 18. Hanedandan itibaren ise mezarı olan herkes ve nihayet mumyalanabilen herkes bu Mite dahil olabilmiştir.  

Mısırlılarda Ölüm ve tekrar Doğuş konsepti :

  • Dünyanın oluşumu, Kaos ile Düzen arasında bir savaş değildir, fakat devamlı olarak Bir’in Birçok’ a değişimidir. Başka bir  değişle, Evren ve İnsanlar Yaratıcı Tanrı’ nın sperm veya gözyaşlarından doğmuşlardır. İnisiyeler biliyorlardı ki Ra, özel ruhları kendisine doğru çağırıyordu ve Mezarın kapıları mühürlendiği anda tüm hayat bir güneş ışınından yayılan temel bir akışkana dönüşüyordu:
    Yeni doğan bu ana maddeyi vücuduna güneyden gelen bir güneş ışınından almıştı, ölümünden sonra ise bu ışının sonsuz tanrıya, yani ışığın asıl kaynağına dönmesi gerekiyordu.
    · Yaratıcı tanrı ( genelde Güneş tanrı ) Ölümün Efendisiydi.
    · Her özel vakada ölüme Tanrı karar verirdi. Ölüm, yaratılmış dünya düzeninin bir elemanıdır. Böylece Ölüm kozmogenik bir görüş ile içiçedir ve en önemlisi Evrenin mutluluk öğesidir.
    · Ölüm zamanının bilinmemesi nedeniyle Mısırlının bu ana tüm gücüyle hazırlanmaya çalışırlardı ve tüm çalışmalar bir amaçta odaklanırdı: “cesedin canlı kalması”. Bu nedenle çalışmalar, zaman içinde değişik şekillerde görülürdü:
    · Yaşam sırasında : Mezarın, daha doğrusu sonsuzluk evinin hazırlanması;  mobilyaların düzenlenmesi, zaman ve maddi olanaklara göre Ölüler Kitabının yazıcılara yazdırılması,
    · Ölümde: Mumyalanmış vücudun dağılmasını, parçalanmasını engellemek ve iç organların Kanop adındaki özel vazolarda saklanmalarını sağlanması,
    ·  Ölümden sonra:  mezar evi ile mumyanın bakımı.

Anlaşılacağı üzere mezar, yaşanan dünya ile gökyüzü arasında önemli bir bağ oluşturmaktadır; çünkü :
1. Ölü aynı zamanda lahitte kapalı olarak bulunmaktadır ( mumya ),
2. Cenazeyi canlandıran / yaşatan Ka sayesinde, Ölü aynı zamanda lahit’in dışında da bulunmaktadır, yani Ka yaratılan canlı her cismin içinde ışıyan tanrısal gücü temsil ediyordu: Mısırlılarda ölmek anlamında “ Ka’ sına geçmek “ deyimi kullanılırdı: diğer bir deyişle kozmik enerjiye karışacak manevi kabuğa yani “ dünyanın Ka sına dönmek
 “….
3. İnsan başlı bir kuş olarak takdim edilen Ba = ruh sayesinde Ölü aynı zamanda

Ba

sonsuz boşlukta serbestçe yer değiştirebilmektedir. Ba’ nın temel işlevi, varlıkların gerçek ve paradoksal olan yüzlerinin bağlantısını sağlamaktı: görünen ile görünmeyen, geçmiş ile gelecek, gece ile gündüz, 

Tanrılar ve insanlar arasında bağlantı sağlayan Ba’ dır. Böylece kişinin aynı anda

  • hem yeryüzünde, 
  • hem de uzayda,
  • ayrıca hem anlık varoluşunu,
  • hem de zaman içinde devamlılığını sağlamaktaydı…

Yani kişi aynı zamanda buradaki Mezar Odasında, aynı zamanda uzaklardaki Göklerdedir. Demek ki Ba Gök ile Alt Dünya arasında  gidip gelmekteydi ve bu yolculuk belirli bir ritüeli izlerdi: 
·Ba, gündüzleri Güneşin hüküm sürdüğü Gökyüzünde Doğudan Batıya yükselmektedir.
·Ba, geceleri ise batıda bulunan Douat adındaki Ölüler Krallığında Gece Güneşini temsil eden Osiris-Ra ile aşağılara inmektedir.

Gecenin 12 saati boyunca, Alt Dünyanın yılanı Apophis tarafından korunan 12 kapıdan geçip ölüler Krallığını batıdan Doğuya yol alarak burada oturanlara ışık taşırlardı. İşte bu kayık seyahati sırasında Ölü, Osiris ile beraber tüm ölüler gibi metamorfoza uğrayarak değişim gösterirdi.

Bu değişim ise 4 safhada oluşurdu:

  1. Mezara ve alt dünyaya erişebilmek için Ölü bir çok tehlikeyle karşılaşırdı; bunlardan en önemlisi  yukarda bahsettiğimiz Apophis adındaki çok büyük ve uzun bir yılandan kurtulabilmesiydi.
    2. Ölüm gecesinde, sabaha karşı Ölü, genç güneş olarak tekrar dirilirdi: Bu devrede ağzı açılır, sözler geri gelir, kalbini tekrar elde eder, böylece hava, su ve ateş gibi elemanlar üzerinde güç sahibi olurdu.
    3. Ancak bundan sonra Güneş Kayığına binebilirdi: Yeryüzünde Ölü olan (mumya) Maddi bölümde tekrar canlanır ve gökteki seyahatinde 12 metamorfozu geçiren ruhu, değişime hak kazanırdı; zamanın sınırlarını aşmış olduğu için artık aynı zamanda hem Osiris, hem de Ra olurdu: Zaman tünelinden kurtulduğu için hem dün, hem bugün, hem yarın olarak görünürdü, ama o da Ra gibi gökte Doğudan Batıya Evren yasasını uygulamak zorundaydı.
    4. Ve akşam olunca, alt dünyaya gider ve gece değişime uğramış haliyle Thot ‘ un yardımı ile Gece Kayığına biner ve Osiris mahkemesinin karşısına çıkardı. Burada kalbi Maat tüyü ile tartılır, Thot itiraflarını yazar ve eğer günahsız görülürse timsah başlı, aslan yeleli ve vücudu su aygırından oluşan Amemet (Ham Ham) adlı canavardan kurtulur, suçsuz ve doğru kişi ilan edilir, ancak bundan sonra ruhunu sonsuzluğa sunabilirdi.

Güneş ışınlarıyla tekrar dirilir ve ancak bundan sonra güneşin yanında yeni bir yıldız olarak parlayabilirdi.

Demek ki ruh yolculuğu sayesinde, ölü oluşumunu tekrar yaşar, ve büyüdüğünün ters yönünde yol alırdı: ilk nedeni saptayabilmek için zamanın ve uzayın içinde yükselirdi. Aslında bu sembolik görev görüldüğü kadar basit değildi; çünkü Gök Mısırlılar için basit bir yer veya bir boşluk değildi: Gök, Mısırlılar için iyiliklerle dolu olan Tanrıça Nut’ un ta kendisiydi. Nut yıldızlı elbisesiyle güneşin batışından doğuşuna kadar gök kubbesiyle yeryüzünün üstünü örtüyordu. Her akşam Güneşi ağzı ile yutarak kabul eder, ertesi sabah ise Güneşi taptaze olarak tekrar doğururdu. Fakat yeryüzü Tanrısı Geb, erkeksi bir arzuyla Nut’ a doğru uzanırdı; zaten tüm bitkilerin ve ağaçların yerçekim gücüne rağmen göğe doğru yükselmelerinin nedeni, Nut ile Geb’ in bu birleşme arzularıdır. Demek ki eski Mısır’ da ışığa dönüşüm gibi basit bir olay yaşanmıyor… Çok daha ilerisi gökyüzünün bağrında bir füzyon ve yeni bir oluşumun doğuşu yaşanmaktadır. Bu nedenle, lahitlerin kapaklarının iç yüzleri, açılmış kollarıyla ölüyü kucaklamaya hazır Nut’ u tasvir eder. Osiris’ in rehberliğindeki Ölü, Nut’ un kollarında tanrıçanın bir öpücüğü ile canlanır, tanrıçanın ulu kişiliğine bürünür, böylece Nut Ölü’ yü dünyaüstü değişmez bir varlığa olarak dönüştürürdü.

Görüldüğü üzere Osiris Mitinde eski Mısırlıların bilincine, ümit etme ile esas ve sonsuz olan öbür dünya düşüncesi beraberce işlenmektedir. Bu da bize Hz. Muhammed’ in :

“Hiç ölmeyecekmiş gibi çalış, yarın ölecekmiş gibi ibadet et.” sözünü hatırlatmıyor mu ?

Özet olarak bu mitin ana teması : “Ölüme karşı duyulan sonsuz aşktır” diyebiliriz.

Ölüler Kitabı ve Osiriyen olmanın yorumu :

Ölüm neyi belirtiyor ?
Ölüm anında neler oluyor ?
Öbür dünyayı nasıl algılamak lazım ?
Osiris ile buluşma / birleşme neyi belirtir ?

Önce Ölüler Kitabındaki bazı deyimleri açıklamaya çalışalım:

  • Güne çıkmak : Ölünün dünyaya geçici olarak geri dönmesini remzederdi: örneğin Sed Bayramında ölüler yeryüzüne / dünyaya / hayata çıkarlardı. (ölü için amaç gündür, çünkü gece düşmandır, bu nedenle Ba gündüz güneşini takip ederek onun ışığında yaşamakta, isteği her şekle girerek doğudan batıya yol almaktadır;  burada önemli olan her gün yeni bir doğum ve yeniden canlanmanın vurgulanmasıdır. Gece ise Ba, batıdan doğuya alt dünyayı kat etmektedir. Eski Mısır lisanında mnj harfleri yani ölmek, ölümsüzlük kıyısına çıkmak ile aynı vurgulamayı vermekteydi.)
  • Günden çıkmak : ise dünyevi hayattan çıkmayı anlatıyordu, çünkü gün aynı zamanda yaşam süresi demekti. Eski Mısır’ da hayat öbür dünyada da devam ettiğine göre, günden çıkmak yalnız bu dünya sınırları içinde yaşama mecburiyetinden kurtulmayı ve yaşamı, artık zaman ve mekan sınır olmayan bir varlıkta sürdürmeyi belirtiyordu.

Anlatmaya çalıştığım olayların dışında en çok korkulan başka bir olay vardı : bu, ikinci bir ölüm şekliydi ve buna “Ruhun Işığa çıkışı” adı veriliyordu. Bu deyimi kesinlikle ışığın kişinin kendi içine girmesi ile karıştırmamak gerekir: herkes kendi içinde taşıdığı ve ihtiras ve önyargıları ile öldürdüğü tanrıyı tekrar yaşama döndürebilmek için maddi bedenini öldürebilirdi. Halbuki göğe yükseliş sembolünde ise, ölüm bir değişim oluyordu: Öbür dünya insanı bekliyordu. Ama tabii öbür dünyaya gidebilmek için ikinci ölümden uzak durmak gerekiyordu. Demek ki ikinci ölüm vücudun maddi ölümü değil, Ruhun ölümüydü ve “yolculuk esnasında duruş” olarak nitelendiriliyor ve oluş zamanına göre bu ölüm değişik şekillerde yorumlanıyordu:

  • Eğer vücudun ölümünden sonra meydana gelirse, bu kararı öbür dünyadaki Osiris mahkemesi veriyordu: bilindiği üzere ölünün kalbi, Maat gerçeğini gösteren bir tüy ile tartılıyordu; eğer kalbi hafif gelirse bir problem yoktu, ama kalbinin kötülükleri ağır gelirse o zaman Amemet adlı ikinci ölüm gerçekleşmiş oluyordu.
  • Eğer vücudun ölümünden önce  meydana gelirse, durum daha vahimdi, çünkü ruhu ölen kişi öbür dünya yolculuğuna bile çıkamayacaktı…. yani zamanımızda kısaca ruhunu satmak diye adlandırılan karaktersizlik örneği ta o zamanlarda bile en önemli konulardan biri olarak vurgulanıyordu..

Konuyu kapamadan önce Müslüman Kardeşlerime, Kur’ an’ ın en uzun suresinin yalnızca isminden bahsetmek isterim:

Bakara Suresi:

Bildiğiniz gibi bu sureye Musevilerin Mısır’ dan çıkış sonrasında tekrar puta tapınmaya yönelmeleri konu aldığı için İnek anlamına gelen Bakara adı verilmiştir. İsterseniz, şimdi de bu kelimeyi heceleyelim:

Ba – Ka – Ra : bu şekilde telaffuz size yazımın üst kısımlarında bahsettiğim insan ile Yaratan’ ı arasındaki bağdan bahsetmiyor mu ?

  • Ba: Eski Mısır’ da Ruh değil miydi ?
  • Ka: Eski Mısır’ da Tanrı’ nın insandaki sureti değil miydi ?
  • Ra: Eski Mısır’ daki en önemli Tanrı değil miydi ?

Peki, bu üçlem daha sonra Hıristiyanlıkta karşımıza çıkacak olan Teslis’ i yansıtmıyor mu ?

Son olarak ta Gök Tanrıçası Nut’ un Bakara yani inek anlamına geldiğini hatırlatıp sizleri kendi düşünceleriniz içinde uzun soru dizisiyle baş başa bırakayım…

veya isterseniz yazımı Ölüler Kitabının başlangıç mısraları ile sonlandırayım:

Burada başlar konular
Ruhun çıkışını anlatan
Günün dolgun ışığına doğru
Ruh’ ta tekrar dirilme
Öbür Dünyanın Bölgelerine
Giriş ve Seyahatleri…

Demek ki insanoğlu, eğer Hikmet ve İyilik arayışında ise, bu dünyada yeri vardır, fakat yaptıklarının tartılması ve yorumlanması Öbür dünyadaki asıl yerini belirleyecektir ve Işığın yayıldığı üst dünyaya ulaşabilmek için, mutlaka insanoğlunun alt dünyadaki koyu karanlıklardan geçerek bilinç ve bilinçaltının arınması gerekir…

Dr. Ahmet Girgin

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eti Markasi Basari Oykusu

Mamografi Sonuç - Mamografi Sonucu Sorgula

hizbul bahr duası(dilek için)